"Nane, limon kabuğu bir güzel kaynasın,
İçine hatmi çiçeği biraz tere otu katasın,
Hatta biraz tarçın, bir tutam zencefil aman,
Bin derde deva geliyor, biraz daha sabret güzelim"
Dertlere derman olmaya devam, buyurun serinin ikinci yazısına ;)
4. Hatim Ettirme Sendromu: Sunum yaparken amaçtan şaşarak, satmak yerine öğretmeye çalıştığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Yanlış anlaşılmasın diye gereksiz detaylara indiğiniz? "Hayır, öyle değil, böyle" diye inat ettiğiniz? Eğer bunlar gibi belirtileri gösteriyorsanız, Hatim Ettirme Sendromu'na tutulmuşsunuz demektir. Bu sendrom ürün/hizmetten bahsederken kendini kaptırıp öğretmene dönüşmek gibidir. Asıl nedeniniz satmak iken, detaylara indikçe iner, hatta konunun tam olarak anlaşılıp anlaşılmadığını test edersiniz. Fazla detay iki istenmeyen sonuca götürür: Cevaplanacak daha fazla soru ve/veya sıkılmış bir müşteri adayı. Hey, toparlanın!! Karşınızdaki sizin kadar detaya ihtiyaç duymuyor, tüm pazarı tanımasına gerek yok, ürünü yeniden üretmeyi de düşünmüyor. :) İhtiyaçtan fazla bilgi zarardır.
5. Monoton Maraton Hastalığı: Bu hastalık çoğunlukla meslekten bir süredir umudunu kesmiş, heyecanını kaybetmiş olmanın getirisi olarak ortaya çıkar. En önemli belirtisi ölü balık gözleri ile bakmak olup, yükselmeyen, düşmeyen bir tonlama ile konuşmak belirtisi de ortaya çıkmışsa acil ameliyat gerektirir. Müşteri yalnızca ürünü satın almaz, sizin heyecanınızı, tutkunuzu ve kişiliğinizi de satın alır. Onları çıkarırsanız geriye sadece çokça rakibi olan bir ürün kalır. Onu neden sizden alsın? Hastalık ileri seviyeye gelmemiş ise, müşteriyi tanımak için sorular sormak, onun his durumuna uygun olarak aynalama yapmak oldukça etkilidir. Ameliyat ise son tercih. İşinizi sevin, ameliyatı unutun.
6. Rakip / Ürün Kötüleme: Maalesef en çok bilinen hastalıklardan biri olmasına karşılık, çok nadiren anlaşılan sinsi bir virüs ile bulaşır. Hasta, kendine / ürüne güvenememe rahatsızlığına tutulmuş, 'müşteri bu ürünü tercih etmez' yanılgısıyla alev alev yanmaktadır. Bu nedenle söz konusu rakibi yerden yere vurarak, kendi ürününü alınabilir kılacağını düşünür. Kişiler sizi değerlendiriyor, ürünü henüz almadı. Sizin tavırlarınız ve ürüne olan inancınızı satın alacak. Rakibi kötülediğiniz anda ürüne inanmadığınızı anlayacak. Aman diyeyim, dikkat.
Bir de, ikisi de kendi ürünü olmasına karşılık, birini satayım derken diğerini yerin dibine sokanlar var. Onlara tıbbi dil ile seslenmek istiyorum: "dimyatus bulgurus, pirincis evus" yani: Dimyat'a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmayın! :)
3. yazıda görüşmek dileğiyle.